Cumhuriyetçi, Kemalist Demokrat TÜRKİYE; Gazeteci-Yazar, Makine Yüksek Mühendisi Mehmet Arif Demirer
30 Ağustos 2018 Perşembe
10 Ağustos 2018 Cuma
Mehmet Arif Demirer- "MENDERES VE DÖVİZLER.DÜNYA BANKASI OLAYI" -mehmet arif demirer, vehbi koç, ismet inönü, ishak alaton, vehbi koç-2...
07 Ocak 2006, 6 EYLÜL 1955 OLAYLARINA50. YILDA YENİ BAKIŞ
07 Ocak 2006, DEMOKRAT PARTİ'NİN YETIRIMLARI
07 Şubat 2006, NİHAT ERİM'İN GÖZLÜĞÜ VE KALEMİ İLE DEMOKRAT PARTİ
07 Mart 2006, KEMALİZM TARTIŞMALARI
07 Nisan 2006, DEMOKRAT PARTİ VE TARIM
07 Mayıs 2006, MENDERES VE DÖVİZLER
6 Ağustos 2018 Pazartesi
4 Ağustos 2018 Cumartesi
2 Ağustos 2018 Perşembe
HASAN POLATKAN KONUŞUYOR "Mehmet Arif DEMİRER" 11 OCAK 2004 GÜNÜ VERİLEN BİR SÖZ
11 OCAK 2004 GÜNÜ VERİLEN BİR SÖZ
BÖLÜM 1 – Verilen Söz
Rahmetli Hasan Polatkan’ın 1960 Mali Yılı Bütçe Gerekçesi ile Bütçe Takdim Nutku’nu ve CHP sözcüsünün eleştirilerine verdiği cevapları üç ayrı dosya olarak bir tren yolculuğunda bir gecede okudum, 10-11 Ocak 2004.
11 Ocak, bir Pazar günü idi. Trenden iner inmez Sayın Hüsamettin Cindoruk’u aradım ve Sayın Mutahhare Polatkan’ın telefon numarasını rica ettim. Mutahhare Hanımefendi ile konuştuğumda özellikle Cevaplar’ın son bölümünü okuyunca rahmetlinin neden idam edildiğini anladığımı söyledim ve kendisine bir söz verdim: Bir ‘Hasan Polatkan’ kitabı yazacak ve bu kitapta 27 Mayıs darbesinden 90 gün önce yaptığı bütçe konuşmalarına ve ayrıca Metin Toker’in kişiliğini göstermek amacı ile AKİS Dergisi’nde yayımlanan Hasan Polatkan ile ilişkili yazılarına yer vereceğim.
Mutahhare Hanımefendiye verdiğim söz aşağıda açıklanan nedenlerle altı yıl gecikti.
2004 yılı ocak ayında Hasan Polatkan’ın 1955, 1957 ve 1960 bütçe konuşmalarını elektronik ortama geçirerek bir kapak altında ciltlemişim.
2005 yılında yeni seri Demokrat Parti kitaplarına başlamışım.
İlk kitap:
Atatürk-Bayar-DP Ekseninde Masallar ve Gerçekler
2006 yılında Demokrat Parti’nin 60ıncı Yıl kitaplarını yayımladım:
1. 6 Eylül 1955 Olaylarına 50. Yılda yeni Bakış
2. Demokrat Parti’nin Yatırımları
3. Nihat Erim’in gözlüğü ve kalemi ile Demokrat Parti
4. Kemalizm Tartışmaları
5. Demokrat Parti ve Tarım
6. Menderes ve Dövizler – 1954 Dünya Bankası Olayı
2008 yılında Avukat Şevket Çizmeli’nin Menderes hakkında kaleme aldığı dedikodu kitabına cevap vermek gerekti: Bir Dedikodu Kitabının Eleştirisi
2009 yılında, Zürih ve Londra Antlaşmaları’nın ellinci yılında, Fatin Rüştü Zorlu Gerçeği’ni yayımladım.
2010 yılında 8 yıllık çalışmanın ürünü olan 2200 sayfalık Belgesel DEMOKRAT PARTİ Ansiklopedisi’ni tamamladım.
Geçen hafta 1961 Kurucu Meclisi ve 27 Mayıs sonrası yaşanan Anayasa Oyunlarını anlatan kitabım yayımlandı.
Bu gün ise arkadaşım Sayın Hulusi Turgut’un büyük yardımları ile Hasan Polatkan’a yakışır bir güzellikte derlediğimiz Hasan Polatkan Konuşuyor Mutahhare Hanımefendi’ye ve Sayın Nilgün Atlı’ya takdim edildi. Tarih: 16 Eylül 2010.
Bu noktada bu töreni hazırlamak fikrinin nasıl doğduğunu kısaca anlatmak ve 16 Eylül 1961 gününe dönmek istiyorum.
14 Mayıs 2010 DP Genel Merkezi’nde 14 Mayıs 1950 Gününü Anma Toplantısı düzenledik. Toplantıya Eskişehir’de Sayın Nihat Yüzügüllü ile eşi Sayın Ferhan Özer Yüzügüllü gelmişlerdi. Toplantıdan sonra böyle önemli bir günde DP genel merkezindeki katılımın yetersiz kalmış olması konusunda özeleştiri yaparken, “Gelin, 16 Eylül günü Eskişehir’de daha geniş katılımlı bir toplantı yaparak merhum Polatkan’ı hatırlayalım ve hatırlatalım” dedim. İşte 16 Eylül 2010’a, 14 Mayıs 2010’dan hareketle geldik.
Bundan sonra derece mutluyum. DP tarihinde Hasan Polatklan’ın çok önemli bir yeri vardır: Bayar-Menderes ve arkadaşlarının, DP İktidarı’nın, yatırımlara yönelik heyecanını uygulamaya geçiren, gerekli parayı bulup buluşturan kişidir rahmetli Hasan Polatkan. Bunu 9 yıl boyunca kimseyi incitmeden, Metin Toker’e bile talep ettiği dövizleri tahsis ettirerek, son derece başarılı bir Maliye Bakanı olarak yapmıştır.
Peki, 27 Mayıs Darbe Rejimi ve onun emrindeki darbe hukuk sistemi neden asmıştır Hasan Polatkan’ı?
Bu sorunun en doğru cevabını Egesel vermiştir, infazlardan 22 yıl sonra. (Gazete)
***
BÖLÜM 2 – POLLATKAN’I NİYE ASTILAR (ASTIRDILAR) ?
23 Şubat 1960 Konuşmasının Son Bölümü
Hakimiyetin hakiki sahibi bulunan Büyük Türk Milletine ve onun çok şerefli mümessilleri olan sizlere, bütçe müzakereleri münasebeti ile hesap verirken, muhalefetin haksız, insafsız ve maksatlı tenkitlerini cevaplandırmak için yaptığım bu uzun [1] konuşmalar burada nihayete ermektedir.
Milletimizin ve vatanımızın bugünkü ve yarınını teminat altında bulunduracak olan bütün tesisler; fabrikalar, barajlar, silolar, limanlar, enerji santralleri, hastaneler, mektepler, yollar, köprüler, milletimizin, onun şerefli mümessili olan sizlerin ve medeni alemin gözleri önünde muhteşem bir manzara arz etmektedir.
Bu muhteşem manzarayı, Milletimiz iftihar duyguları, heyecanlı tasvip ve teşvik tezahürleri içinde seyretmekte ve karşılamaktadır.
Her zerresinde para ve emek olarak Türk Milletinin alın teri ve göz nuru bulunan bu aziz vatanın, ileri milletler safında ve sırasında layık olduğu şerefli mevkie yükselten ve yüceltecek olan bu medeniyet abideleri karşısında, heyecan duymayan, onu alkışlamayan bir zümre var.
Bu zümrenin mukadderatı, Türk Milletinin mukadderatından ayrı mıdır? HAYIR !
Fakat bu zümre, korkunç bir parti ihtirasının pençesindedir. Ve onun esiridir.
Bu zümre Milletimiz için iyi olan her şeyi vicdanında duysa da, hissetse de, izhara muktedir değildir.
Bu zümre, şu sıralarda oturan hatta kendi parti teşkilatı ile irtibatı kesilmiş bir avuç Halk Partisi grubudur.
Beyefendiler, milli menfaatleri hiçe sayan sözleriniz, maksatlı hareketleriniz, ne kadar tahripkar [2]olursa olsun, vatan sathında makes bulamayacaktır (kabul görmeyecektir).
Türk Milletinin bağrından doğan, onunla el ele bulunan iktidarı-mız ise bu Milleti yükseltecek, refaha ulaştıracak, bizden sonraki-lere bu vatanı huzur içinde mamur ve müreffeh bir vatan olarak teslim etme yolundaki imanlı çalışmalarına, büyük bir azim ve karar ile devam edecektir.
Kadirşinas, vefalı ve asil anlayışlı Büyük Millet, [3] bizden bu yolda hizmet bekliyor.
Bu yolda hizmet ettiğimiz için, emanetini, müzaharetini, teşvik ve teşçiini [4] bizden esirgemiyor.
***
BÖLÜM 3 – İDAMLARDAN KİMLER DE SORUMLU?
Konuşmamın bu bölümünde infazlara nasıl gidildiği anlatacağım. Amacım, o üç kişinin katledilmesinin sorumluluğunun nasıl paylaşıldığını göstermektir.
Önce biraz gerilere gideceğiz. 23 Kasım 1961. Yeni Delhi. Türkiye Büyükelçiliği. Türkeş ile tanışıyorum. 3 kalmayı planladığımız Delhi’de 23 gün kalıyoruz. Türkeş bırakmıyor. Uzun uzun 9 Işık’ı anlatıyor. Yazdıklarını gösteriyor. Pelür suretlerini veriyor. Fotokopi yok ! Bu arada bir mektubu gösteriyor:
Mektubun özeti şu:
I. Yüksek Adalet Divanı'nın vereceği idam kararlarının nihai incelenmesi, bununla ilgili kanunun yürürlüğe girdiği tarihte (12 Haziran 1960) tek meşru yasama organı bulunan 27 Mayıs Milli Birlik Komitesi'ne (38 üyeli MBK) ait idi.
II. Bugün ise, yasama organı yalnız başına 13 Kasım Komitesi (22 üyeli) değil, Temsilciler Meclisi ile birlikte Komite'den meydana gelen Kurucu Meclis'tir.
III. Türk Anayasası'na göre, idam hükümlerinin nihai incelenmesi yasama organlarına aittir.
“Şu halde, bugün Yüksek Adalet Divanı'nın vereceği idam kararlarının yalnız 13 Kasım Komitesi'nce incelenmesi hukuki ve meşru olamaz. Aksi halde, millet ve tarih önünde sorumlu olacağınızı hatırlatırım.
Hukuki duruma kısaca bakalım:
12 Haziran 1960 tarihli 1 Sayılı Kanun’a göre:
Madde 6 –
Yüksek Adalet Divanı’nın kararları kesindir; ancak, idam cezalarının infazı, kararın Milli Birlik Komitesi’nce tasdikine bağlıdır
Madde 25 –
Milli Birlik Komitesince çıkarılan geçici kanunlar yeni anayasaya göre kurulacak TBMM’nce kaldırılmadıkça yürürlükte kalır.
13 Aralık 1960 tarihli 157 Sayılı Kurucu Meclis Kanun’a göre:
Başlık Maddesi –
1924 TARİH VE 491 SAYILI TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNUNUN BAZI HÜKÜMLERİNİN KALDIRILMASI VE BAZI HÜKÜMLERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDAKİ 12 HAZİRAN 1960 TARİHLİ VE 1 SAYILI GEÇİCİ KANUNU’NA EK “KURUCU MECLİS TEŞKİLİ” HAKKINDA KANUN
II. Amaç:
Madde 2 – Kurucu Meclis, Demokrasi ve Hukuk Devleti esaslarını gerçekleştirip teminat altına alacak olan yeni Anayasa ile yeni Seçim Kanununu en kısa zamanda tamamlıyarak en geç 29 Ekim 1961 tarihinde iktidarı yeni seçilecek Türkiye Büyük Millet Meclisine devredinceye kadar yasama yetkisi ile yürütme organını denetleme yetkisini bu kanundaki esaslara göre kullanılır.
Kurucu Meclisin kabul edeceği Anayasa, ancak halkoyu ile tasvibedildikten sonra kesinleşir.
III. Milletin temsilciliği :
Madde 3 – Kurucu Meclis üyeleri, her hangi bir bölgenin, siyasi zümrenin veya kendilerini seçen kurum, kurul, makam ve mercilerin değil Türk Milletinin temsilcileridir.
Kurucu Meclis üyeleri, kendilerini seçen kurum, kurul, makam merciler de dâhil olmak üzere, Meclisteki çalışmaları ve kullanacakları oylar bakımından hiçbir yerden emir veya direktif almazlar ve yalnız yeminlerine ve vicdanlarına bağlıdırlar…
MADDE 17 – TEMSİLCİLER MECLİSİ, HİÇBİR MAKAM, MERCİ, KURUM VEYA KURUL TARAFINDAN KAPATILAMAZ. BU KANUNDA GÖSTERİLEN HALLER DIŞINDA TATİL EDİLEMEZ.
Madde 18 –
Kurucu Meclisin başta gelen görevi, beşinci ve altıncı bölümlerdeki esaslara göre halkoyuna sunulacak Yeni Anayasayı görüşüp kabul etmek ve Seçim Kanununu yapmaktır.
Bunun dışında kanunları yapma, değiştirme, yorumlama ve yürürlükten kaldırma; bütçe ve kesin hesap kanun tasarılarını ve eklerini görüşme ve kabul etme; barışa, savaşa, yabancı Devletlere karşı silâhlı kuvvet kullanılmasına ve zorlama tedbirleri alınmasına karar verme; yabancı Devletler ve milletlerarası teşekküllerle yapılan antlaşmalarla sözleşme ve her türlü anlaşmaları ve Bakanlar Kurulunca ilân edilen sıkıyönetim ve kararını onaylama yetkileri Kurucu Meclis aittir…
Madde 24 –
Kurucu Meclis aralıksız çalışır. Ancak zaruret halinde, Millî Birlik Komitesi ile Temsilciler Meclisinin birleşik toplantısında, toplantıya katılacakların üçte iki çoğunluğu ile 10 günü aşmamak üzere tatil kararı verilebilir. Tatil sırasında, komisyonlar çalışabilir.
Devlet Başkanı Kurucu Meclisi, Temsilciler Meclisi Başkanı Temsilciler Meclisi’ni, tatil bitmeden toplantıya çağırabilir.
Madde 41 –
“Bu kanun (157 sayılı ?), 12 Haziran 1960 tarihli ve 1 sayılı Kanun’a ek mahiyette olup sözü geçen kanunun 1, 3, 7 ve 21 inci maddeleriyle 6 ıncı maddesinin son fırkası, 18 inci maddesinin birinci fırkası ve 24 üncü maddesinin üçüncü fıkrası ile bu kanuna (? Hangi kanuna?) aykırı bilcümle hükümler işbu kanuna (157 sayılı ?) uygun olarak değiştirilmiş ve 24 üncü maddesinin birinci fıkrasında yazılı ve yürürlükten kaldırılmış olan madfdeleri arasından (61 – 66) madde numaraları çıkarılmıştır.”
Türk Yasama Sisteminin ‘anlaşılması çok zor, hatta imkansız’ kanun metinleri yazmak konusunda şaheser bir örnektir
***
İNSANLIĞIN DURDUĞU 2 GÜN:
4 - 5 EYLÜL 1961
4 Eylül 1961 gün ve 10897 sayılı T.C.Resmi Gazetenin (1) numaralı ilanı:
13/12/1960 tarihli ve 157 sayılı kanunun 24 üncü maddesine bir fıkra eklenmesi hakkında Kanun.
“Kanun No 361 Kabul Tarihi:2/9/1961
“Madde 1 – 13/12/1960 tarihli ve 157 sayılı Kanunun 24 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir:
“33 üncü maddeye göre Genel Seçim tarihinin tespitinden sonra birleşik toplantıda
hazır bulunanların salt çoğunluğu ile on günden fazla tatil kararı verebilir.”
“Madde 2 – Bu Kanun yayım tarihinde yürürlüğe girer.
“Madde 3 – Bu Kanunu Kurucu Meclis yürütür.”
“İlgili Kanun: 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun bazı hükümlerinin kaldırılması ve bazı hükümlerinin değiştirilmesi hakkında 12/6/1960 tarih ve 1 sayılı Kanun’a ek ‘Kurucu Meclis hakkında Kanun, 16/12/1960”
4 Eylül 1961 PAZARTESİ günü ULUS Gazetesi’nin birinci sayfasında Kurucu Meclis’in tatil çıkması hakkında haber: (Kanun, Resmi Gazete’de ilan edilmemiş, ULUS haberini veriyor !)
“KURUCU MECLİS TATİLE GİRİYOR
“Kurucu Meclis, bu sabah saat 10’da yapacağı 28 inci birleşimden sonra 29/10/1961 tarihine kadar tatile girecektir.
“Bilindiği üzere Temsilciler Meclisi, Kurucu Meclis’in zaruret halinde ancak on güne kadar tatil yapabileceği şeklindeki Kanun hükmünü, bu Meclis’e verilen esas görevlerin yerine getirilmiş olması ve vatandaşlarla temas edilmesi lüzumu dolayısıyla, değiştirmiş, böylece tatil süresinin serbestçe tespiti imkan dahiline girmiştir. Temsilciler Meclisi’nin Kurucu Meclis Kanunu’nda yaptığı bu değişiklik dün (PAZAR GÜNÜ !) Milli Birlik Komitesince de uygun görülerek kabul edilmiş ve bu konudaki teklif kanunlaşmıştır. Kanun, bu sabah yayımlanacak Resmi Gazete ile ilan edilerek yürürlüğe konacaktır. Böylece Kurucu Meclis’in tatil kararı kabil hale gelecektir.” (O saatte Resmi Gazete’nin baskısı devam ediyor !)
4 Eylül günü Kurucu Meclis saat 10:00’da toplanmış, tatil kararı almış ve başkanın kapanış konuşmasını dinledikten sonra saat 10:45’de TATİLE ÇIKMIŞTIR. Her şey 45 dakikada tamamlanmıştı. Resmi Gazete ilgililere ve abonelerine ulaşmadan beyler tatile çıkmışlardı…
Neydi bu telaş? Cumartesi günü kanunu değiştirmişler, MBK 3 Eylül Pazar günü değişikliği onaylamış, 4 Eylül sabahı 273 kişilik Temsilciler Meclisi zoraki tatile gönderilmişti. Kurucu Meclis’in MBK kanadı artık idamları tek başına ve gönül rahatlığı ile onaylamak için hazırdı.
Adnan Menderes ve arkadaşları için ısmarlanmış idam kararlarının tasdikinde en ufak bir pürüz istenmiyordu. Temsilciler Meclisi’nin iki yüz küsur CHP’li üyelerinden herhangi birisinin (örneğin; Mümtaz Soysal, Altan Öymen, Oktay Ekşi – üçü de hayatta) kalkıp, “İdam kararlarını biz tartışalım ve onaylayalım” demesini önlemek amacı ile hukuken Kurucu Meclis, fiilen Temsilciler Meclisi, tatile çıkarılmıştı. İNÖNÜ işte bu adamları (27 Mayıs Darbecilerini) “ASİL İHTİLALCİLER” olarak tanımlamıştı. Bunların hepsini 4/5 Eylül 1961 tarihli ULUS/Resmi Gazete’de bulabilirsiniz. İnsanlığın durduğu iki gün: 4/5.9.1961
[1] Tamamı 58 sayfa
[2] Yanılmış. CHP’nin tahrip gücünü küçümsemiş. O tahrip gücü, 33 Asil Darbeci gücü ile birleşince, hoş (ve de boş) gelmiş 27 Mayıs !
[3] 4 Eylül 1961’de CHP Genel Başkanı İsmet İnönü bu sözcüğü, ‘asil’, 27 Mayıs darbecileri için kullanmıştır. İşte aradaki fark budur.
[4] Cesaretlendirme, yüreklendirme
1 Ağustos 2018 Çarşamba
LİBERAL DÜŞÜNCE, SAYI 38-39, BAHAR-YAZ2005 ÇOĞULCULUK VE DEMOKRASİ Editör: Atilla YAYLA "Mehmet Arif Demirer yazılarıyla hem 14 Mayıs 1950’nin hem de Türk demokrasisinin çeşitli yönlerini ele alıyor."
LİBERAL DÜŞÜNCE, SAYI 38-39, BAHAR-YAZ2005 ÇOĞULCULUK VE DEMOKRASİ
Editör: Atilla YAYLA
ÜRÜN DETAYLARI TAKDİM
Bu yıl Türkiye’nin demokrasiye geçişinin 55. yılı. 55 yıl önce, 14 Mayıs 1950’de Türkiye’nin ilk demokratik seçimleri yapıldı ve tek parti rejimi değiştirildi. Tek parti rejiminin barışçıl yollarla, tek kurşun atılmadan, bir iç savaş yaşamadan yıkılması, en azından, rejimin yıkılması kadar önemliydi. 14 Mayıs 1950’de ilk defa o zamana kadar kenara itilmiş, ezilmiş, horlanmış, ülkenin kaderinde söz sahibi olamamış kitleler, oylarıyla varlık meydanına çıktılar. On yıllardır süren tek parti rejimini devirdiler. Bu olay şimdiye kadar İslâm coğrafyasında tekrarlanamamış bir olay olarak kaldı.
14 Mayıs 1950, muazzam bir başarı, tarihimizde bir dönüm noktası, Türkiye tarihinin en mühim olayı olmasına rağmen, hiçbir zaman önemi yeterince idrak edilmedi. Ve ilerleyen zaman içinde bazen unutuldu, bazen görmezden gelindi. Bu vefasızlığı ve anlayışsızlığı kırmak isteyen Liberal Düşünce Topluluğu, bu yıl 14 Mayıs’ı anmak için özel bir program yaptı. 14 Mayıs’ı “özgürlük ve demokrasi bayramı” ilan etti. 14-15 Mayıs’ta Ankara’da bir “Özgürlük ve Demokrasi Sempozyumu” düzenledi. Aynı tarihlerde, yine Ankara’da 14 Mayıs öncesi ve sonrasıyla ilgili dönemin yayın organlarındaki malzemelerden hazırlanan bir resim, fotoğraf, karikatür sergisi açtı.
Liberal Düşünce’nin Bahar-Yaz 2005 sayısında, 14 Mayıs 1950’nin hatırasına, çoğulculuk ve demokrasiyi ağırlıklı konu yaptık. Demokrasiyi tek başına değil çoğulculukla birlikte ele almamızın sebebi, çoğulculuk ihmal edildiğinde demokrasinin çoğu zaman yanlış anlaşılmasıdır. Gerçekten, demokrasi çoğulculuğun araçlarından biri olmak durumundadır. Bu yüzden, zaman zaman, liberal demokrasilerle demokrasi etiketini kullanmaktan kaçınmayan hatta bunda bilinçli bir ısrar sergileyen illiberal rejimleri birbirinden ayırmak için, çoğulcu demokrasi kavramını kullanmak gerekmektedir.
Mustafa Erdoğan, çoğulculuk hakkındaki makalesi ve liberal siyaset felsefecisi Chandran Kukathas’ın yakın zamanlarda yayınlanmış en önemli eserlerden biri olan Liberal Takımadaları adlı kitabından yaptığı çeviriyle konuya bir giriş yapıyor. Nafiz Tok ise, liberal teorideki iki farklı kültürel çoğulculuk modelini karşılaştırıyor.
Editör: Atilla YAYLA
ÜRÜN DETAYLARI TAKDİM
Bu yıl Türkiye’nin demokrasiye geçişinin 55. yılı. 55 yıl önce, 14 Mayıs 1950’de Türkiye’nin ilk demokratik seçimleri yapıldı ve tek parti rejimi değiştirildi. Tek parti rejiminin barışçıl yollarla, tek kurşun atılmadan, bir iç savaş yaşamadan yıkılması, en azından, rejimin yıkılması kadar önemliydi. 14 Mayıs 1950’de ilk defa o zamana kadar kenara itilmiş, ezilmiş, horlanmış, ülkenin kaderinde söz sahibi olamamış kitleler, oylarıyla varlık meydanına çıktılar. On yıllardır süren tek parti rejimini devirdiler. Bu olay şimdiye kadar İslâm coğrafyasında tekrarlanamamış bir olay olarak kaldı.
14 Mayıs 1950, muazzam bir başarı, tarihimizde bir dönüm noktası, Türkiye tarihinin en mühim olayı olmasına rağmen, hiçbir zaman önemi yeterince idrak edilmedi. Ve ilerleyen zaman içinde bazen unutuldu, bazen görmezden gelindi. Bu vefasızlığı ve anlayışsızlığı kırmak isteyen Liberal Düşünce Topluluğu, bu yıl 14 Mayıs’ı anmak için özel bir program yaptı. 14 Mayıs’ı “özgürlük ve demokrasi bayramı” ilan etti. 14-15 Mayıs’ta Ankara’da bir “Özgürlük ve Demokrasi Sempozyumu” düzenledi. Aynı tarihlerde, yine Ankara’da 14 Mayıs öncesi ve sonrasıyla ilgili dönemin yayın organlarındaki malzemelerden hazırlanan bir resim, fotoğraf, karikatür sergisi açtı.
Liberal Düşünce’nin Bahar-Yaz 2005 sayısında, 14 Mayıs 1950’nin hatırasına, çoğulculuk ve demokrasiyi ağırlıklı konu yaptık. Demokrasiyi tek başına değil çoğulculukla birlikte ele almamızın sebebi, çoğulculuk ihmal edildiğinde demokrasinin çoğu zaman yanlış anlaşılmasıdır. Gerçekten, demokrasi çoğulculuğun araçlarından biri olmak durumundadır. Bu yüzden, zaman zaman, liberal demokrasilerle demokrasi etiketini kullanmaktan kaçınmayan hatta bunda bilinçli bir ısrar sergileyen illiberal rejimleri birbirinden ayırmak için, çoğulcu demokrasi kavramını kullanmak gerekmektedir.
Mustafa Erdoğan, çoğulculuk hakkındaki makalesi ve liberal siyaset felsefecisi Chandran Kukathas’ın yakın zamanlarda yayınlanmış en önemli eserlerden biri olan Liberal Takımadaları adlı kitabından yaptığı çeviriyle konuya bir giriş yapıyor. Nafiz Tok ise, liberal teorideki iki farklı kültürel çoğulculuk modelini karşılaştırıyor.
Mehmet Arif Demirer yazılarıyla hem 14 Mayıs 1950’nin hem de Türk demokrasisinin çeşitli yönlerini ele alıyor.
Zühtü Arslan, Mustafa Çufalı, Mehmet Arif Demirer ve Erdal Hakimoğulları yazılarıyla hem 14 Mayıs 1950’nin hem de Türk demokrasisinin çeşitli yönlerini ele alıyor. Akademik dünyadan olmamakla beraber, Mehmet Arif Demirer’in yazısı Türkiye’de bir ilk teşkil ediyor. Demirer, takdire şayan bir gayretle, 14 Mayıs öncesi ve sonrasının iktisadî durumunu belgelendiriyor ve DP’nin muazzam bir başarı gösterdiğini ispatlıyor. Demirer’den bu istikamette yeni yayınlar görmeyi umuyoruz.
Halis Çetin, bir psikolojik-psikiyatrik tahlille ülkedeki tek adam kültürünün operasyon masasına yatırıyor. Bilal Canatan hakkında çok şey konuşulan az şey bilinen “subsidiarity” ilkesini teknik bir mesele olmanın ötesine taşıyıp felsefî bir zeminde değerlendiriyor. Yusuf şahin yerel demokrasinin sınırlarını soruştururken, Zahid Sobacı, Türkiye’deki kamu yönetimini yeni kamu işletmeciliği açısından bir analize tabi tutuyor. İbrahim Bakırtaş-Hatice Dayar ikilisi, demokrasilerde seçimlerin ekonomilerde yarattığı dalgalanmaları ele alıyor. Bu, üzerinde daha çok durmamız gereken bir konu. Umuyoruz ki, Liberal Düşünce ilerde otoriteryen sistemlerin iktisadî hayata maliyetleri hakkında da yazılar yayınlayacak. Dergimizdeki yeni isimlerden Ahmet Yılmaz Camus’nun uygarlık ve özgürlükle ilgili fikirlerini özetlemeye çalışıyor. Liberal Düşünce okuyucusunun çevirilerinden tanıdığı Mustafa Demirci ilk defa bir telif yazıyla bu sayıda okuyucunun karşısına çıkıyor. Genellikle kollektivist görüşlerin egemenliğinde olan şehir plancılığı alanında ahlâk meselesini ele alıyor.
Geçen sayımızda aydınlanmayı dosya sayısı yapmıştık. Bu sayımız çok yankı yaptı. Bahar-Yaz 2005 sayısında da konuya yer vermeyi iki çeviriyle sürdürüyoruz. Kant’tan “Aydınlanma Nedir?” ve M. Foucault’tan “Aydınlanma Nedir?”. Kant’ın yazısı ilk defa Türkçe’de tam metin olarak beliriyor. Soner Durmuş’un Radikal Oluşturmacılık hakkında Ernst von Glasersfeld’den yaptığı çeviriyi de okuyucuya sunuyoruz. Yine geçen sayıda 100. doğum yılı vesilesiyle hakkında yazılar yayınladığımız Ayn Rand, Alper Ecer’in analitik yazısıyla tekrar misafirimiz oluyor. Serap Palaz ise Avrupa Birliği’nde ve Türkiye’de cinsiyet ayrımı önleyici politikaları topluca değerlendiriyor.
Dergimizin sonunda büyük özgürlükçü filozof W. von Humbolt’la ilgili küçük bir dosya yer alıyor. İki yazının yer aldığı bu dosyada, ilk yazı Orçun İmga’ya ait. Orçun bir özgürlük filozofu olarak Humbolt’un fikirlerini özetliyor. Ünsal Çetin’in çevirdiği yazısında, Richard Miniter, yine, Humbolt’un klasik liberal çizgideki konumunu aktarıyor.
Kısaca, Liberal Düşünce’nin Bahar-Yaz 2005 sayısı dolgun bir muhtevayla, elinizden düşüremeyeceğiniz bir kaynak olarak size ulaşıyor.
Avrupa, medeniyet ve Türkiye hakkında yazılar ihtiva edecek Güz 2005 sayısında buluşuncaya kadar, açık zihinli ve hürriyet içinde günler dileriz.
Atilla Yayla
Zühtü Arslan, Mustafa Çufalı, Mehmet Arif Demirer ve Erdal Hakimoğulları yazılarıyla hem 14 Mayıs 1950’nin hem de Türk demokrasisinin çeşitli yönlerini ele alıyor. Akademik dünyadan olmamakla beraber, Mehmet Arif Demirer’in yazısı Türkiye’de bir ilk teşkil ediyor. Demirer, takdire şayan bir gayretle, 14 Mayıs öncesi ve sonrasının iktisadî durumunu belgelendiriyor ve DP’nin muazzam bir başarı gösterdiğini ispatlıyor. Demirer’den bu istikamette yeni yayınlar görmeyi umuyoruz.
Halis Çetin, bir psikolojik-psikiyatrik tahlille ülkedeki tek adam kültürünün operasyon masasına yatırıyor. Bilal Canatan hakkında çok şey konuşulan az şey bilinen “subsidiarity” ilkesini teknik bir mesele olmanın ötesine taşıyıp felsefî bir zeminde değerlendiriyor. Yusuf şahin yerel demokrasinin sınırlarını soruştururken, Zahid Sobacı, Türkiye’deki kamu yönetimini yeni kamu işletmeciliği açısından bir analize tabi tutuyor. İbrahim Bakırtaş-Hatice Dayar ikilisi, demokrasilerde seçimlerin ekonomilerde yarattığı dalgalanmaları ele alıyor. Bu, üzerinde daha çok durmamız gereken bir konu. Umuyoruz ki, Liberal Düşünce ilerde otoriteryen sistemlerin iktisadî hayata maliyetleri hakkında da yazılar yayınlayacak. Dergimizdeki yeni isimlerden Ahmet Yılmaz Camus’nun uygarlık ve özgürlükle ilgili fikirlerini özetlemeye çalışıyor. Liberal Düşünce okuyucusunun çevirilerinden tanıdığı Mustafa Demirci ilk defa bir telif yazıyla bu sayıda okuyucunun karşısına çıkıyor. Genellikle kollektivist görüşlerin egemenliğinde olan şehir plancılığı alanında ahlâk meselesini ele alıyor.
Geçen sayımızda aydınlanmayı dosya sayısı yapmıştık. Bu sayımız çok yankı yaptı. Bahar-Yaz 2005 sayısında da konuya yer vermeyi iki çeviriyle sürdürüyoruz. Kant’tan “Aydınlanma Nedir?” ve M. Foucault’tan “Aydınlanma Nedir?”. Kant’ın yazısı ilk defa Türkçe’de tam metin olarak beliriyor. Soner Durmuş’un Radikal Oluşturmacılık hakkında Ernst von Glasersfeld’den yaptığı çeviriyi de okuyucuya sunuyoruz. Yine geçen sayıda 100. doğum yılı vesilesiyle hakkında yazılar yayınladığımız Ayn Rand, Alper Ecer’in analitik yazısıyla tekrar misafirimiz oluyor. Serap Palaz ise Avrupa Birliği’nde ve Türkiye’de cinsiyet ayrımı önleyici politikaları topluca değerlendiriyor.
Dergimizin sonunda büyük özgürlükçü filozof W. von Humbolt’la ilgili küçük bir dosya yer alıyor. İki yazının yer aldığı bu dosyada, ilk yazı Orçun İmga’ya ait. Orçun bir özgürlük filozofu olarak Humbolt’un fikirlerini özetliyor. Ünsal Çetin’in çevirdiği yazısında, Richard Miniter, yine, Humbolt’un klasik liberal çizgideki konumunu aktarıyor.
Kısaca, Liberal Düşünce’nin Bahar-Yaz 2005 sayısı dolgun bir muhtevayla, elinizden düşüremeyeceğiniz bir kaynak olarak size ulaşıyor.
Avrupa, medeniyet ve Türkiye hakkında yazılar ihtiva edecek Güz 2005 sayısında buluşuncaya kadar, açık zihinli ve hürriyet içinde günler dileriz.
Atilla Yayla
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)